Tanıştığım ilk bilgisayar, Intel 8086 işlemcisine sahipti, siyah-beyaz ekranlıydı ve 70′li yıllardan 90′lı yıllara kadar Avrupa’da lider konumda olan Amstrad markasını taşıyordu. Sonrasında renkli ekrana geçişim, IBM Multimedya serisiyle oldu, 486DX2 66 MHz işlemci, 1 MB bellek ve 512 MB harddisk taşıyan bu bilgisayarı haleflerinden farklı olarak multimedya bilgisayarı haline sokan ise, ses kartına ve CD-ROM sürücüsüne sahip olmasıydı. 3DFX ile başlayan grafik atılımı, bilgisayarda VCD izlemenin önünü açtı, sonrası çoğumuzun yaşadığı üzere oldukça hızlıydı. Ancak bu hız, kişisel bilgisayarların giderek büyümesine ve evde ayrı bir oda işgaline kadar vardı. Bu esnada internet de hem içerik, hem hız boyutlarıyla gelişti, bilgisayarlar, yazı yazmak, birtakım hesapları yaptırmak veya oyun oynamaktan öte, download için sürekli açık bıraktığımız ve sonrasında da karşısında bolca zaman geçirdiğimiz cihazlar haline geldi. Ancak bilgisayar masasının karşısındaki koltukta bir film boyu oturabilmek pek iç açıcı bir fikir değildi, bir iş makinası olmaktan çıkan bilgisayarlar, TV standına yakışacak kadar estetik olduklarında, iş makinası niteliklerini kaybediyorlardı. 2010 sonunda, bu durumu iyi analiz edebilen üreticilerin ürünleri de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Detaylarını bu yazıda okuyabileceğiniz Intel’in Sandy Bridge mimarisi, güçlü oyun bilgisayarı ile download/film izleme makinası sayılan HTPC (Home Theater Personal Computer) sistemlerini buluşturmaya imkan verdi. HTPC işlemcisi olabilecek kadar düşük güç tüketimli ve Full HD çözünürlükteki videoları sıkıntısız oynatabilecek kadar güçlü bir grafik yongası barındıran Sandy Bridge platformu üyeleri, aynı zamanda bir oyun veya iş bilgisayarı için de çok güçlü. Böyle bir temel varken, upgrade seçenekleri geniş, her türlü duruma uydurabileceğimiz bir sistemi, bu şartları engellemeyecek şekilde güncel ve F/P oranı cazip ürünlerle oluşturmaya çalıştık.
Temel artık belli olduğuna göre, öncelikle işlemciyi seçmeliyiz, temel kıstaslarımız, düşük güç tüketiminde mümkün olduğunca yüksek matematik ve grafik işleme gücü. Intel 2.nesil Core i5 işlemcilerinde, 65 watt TDP değerine sahip işlemciler var, ancak fiyatları 200 dolar üstünde. Bu sistemi oluştururken, ilk başta sadece bir download makinası ve full hd film izlemek amacıyla kullanacağımızı varsayıyoruz. 200 dolarlık bir işlemci, böyle bir sistem için fazla lüks olacaktır, öte yandan Intel 2.nesil Core i3 ailesi, 100 dolar civarından başlıyor, bunlardan i3-2100t, 35 watt TDP değerine sahip ancak işlemci frekansı 2,5 GHz, grafik frekansı 650 MHz, grafik belleği 1,1 GHz. Bu haliyle temel bir HTPC için yeterli, ancak upgrade edilebilirlik de kıstaslarımız arasında; i3-2100, 3,1 GHz işlemci hızı ve 850 MHz grafik hızına sahip, grafik belleği yine 1,1 GHz iken TDP değeri 35 yerine 65 watt. 3.0 GHz barajını aştığı ve fiyat olarak daha uygun olduğu için Intel 2.nesil Core i3-2100, sistemin işlemcisi oluyor.
İkinci sırada anakart seçimi var, mATX formu, HTPC parçası olabilecek kadar küçük, oyun bilgisayarı parçası olabilecek kadar da büyük. İşlemciye entegre grafik yongasını monitöre bağlayacak çıkışları barındıran chipsetler ise H61 ve H67. mATX ve HTPC kasa yapısı yüzünden, H67′ın sahip olduğu pek çok üstün özellik kullanım dışı oluyor. Hala kullanımda bırakılanların ise hangilerini kullanacağımızı özenle tespit etmeliyiz, HTPC kasa kullanacaksak, sata portunda çokluk aramanın bir mantığı yok. İncelemesine buradan bakabileceğiniz MSI H61M-E33 mATX anakart, tamamen katı kapasitörle donatılmış olmasına rağmen uygun fiyatı ile, HTPC için iyi seçimlerden biri.
Bellek kısmına gelince, halen kullandığımız yazılımların çoğu 32 bit ve her bir işlemde, 2 GB üstü bellek kullanamıyorlar. Burda önemli bir detayın altını çizelim, bu sadece tek bir komut için geçerli, bir sonraki komut geldiğinde, ilk komutun bellek kullanımı bitmemişse, efektif bellek kullanımı, 2 GB üstünde olur. Önceliğimiz, yeterli bellek kapasitesini sağlamak. Bunu sağlarken, her bir saat vuruşunda, 64 bit yerine 128 bitlik veri paketlerini alıp verebilen dual channel konfigürasyonu da olmazsa olmaz bir şart; 2+1 bellek yerine, 2*1 bellek tercih etmek, çoğu durumda daha iyi sonuç verecektir. Yüksek saat hızı ve düşük zamanlamalar arasında, bir denge olması gerekiyor. İkisinden birini feda etmemek gerekiyor. Team Xtreem LV DDR3 1600 MHz 2*2 GB CL7, şahsen kullandığım bir bellek, ancak şu an için piyasada bulunmuyor. Denk özelliklerdeki Ocz AMD Black Edition Ready 4GB DDR3 1600Mhz CL7 Low Voltage Dual Kit (2x2GB), makul bir seçim olabilir. Bellek konusunda, günden güne değişen fiyatlar ve stoklar nedeniyle sabit bir öneri vermek, pek mümkün değil.
HTPC sistemlerin en büyük kullanım alanının download ve film izleme olduğundan yola çıkarak, depolama kapasitesinin de büyük tutmanın gerekliliği ortaya çıkıyor. HTPC sistemlerde, depolama kapasitesi yetmediğinde ek sabit disk ekleme şansı, hacim nedeniyle çoğunlukla mümkün olmaz. Bu nedenle sabit disklerin, mümkün olduğunca büyük seçilmesi gerekiyor, bir diğer kıstas ise, sabit disklerin sessiz olması. Şu an, 2 TB kapasiteli ve plaka dönme hızları düşük olmasına rağmen okuma/yazma hızları tatmin edici bazı diskler, kapasite bazında en uygun fiyatı da sunabiliyorlar. İşletim sistemi kısmında, bir SSD kullanmak, çoğu kullanıcının tercih ettiği bir durum, ancak piyasadaki ulaşılabilir SSD’lerin neredeyse tamamı, MLC (Multi-Level Cell) mimarisini kullanıyorlar ve maalesef sadece kapasitelerinin çok az bir kısmı doluncaya kadar hızlılar, bazısı, kapasitelerinin dolmasına yakın, 25-30 MB/s gibi tahammül edilemez hızlara inebiliyor. MLC mimarisine sahip SSD alacaklara bu uyarıyı da yapmış olalım, aldıkları SSD’nin, çoğunlukla yarısı dolana kadar bir SSD hızı sunabileceğini bilerek alsınlar. USB ve E-Sata üzerinden disk ekleme seçenekleri ise, her zaman için mevcut.
Bir HTPC sistemin neredeyse en önemli bileşeni ise, kasa. Kasa seçiminizi yaparken, HTPC sistemden beklentileriniz net bir şekilde kafanızda somutlaşmış olmalı, çünkü kasa seçiminden sonra, bazı bileşenlere ve o bileşenlerin sağlayacağı yeteneklere veda etmek zorunda kalabilirsiniz. Biz, tamamen esnek bir HTPC tasarlamak istedik, Basit ve sessiz bir download makinasından, bir anda üst düzey bir oyun canavarına dönüşebilecek bir sistem olmalıydı. Tabii fiyat, her zaman için en önemli kıstas.
İlk kıstasımız, değişken ihtiyaçlar için PSU değişimine, makul maliyetlerle imkan vermesi; ATX standardında bir PSU takılabilmeli. Sonrasında, güçlü ekran kartları için yeterli derinlikte olmalıydı ki bu pek çok Midi Tower kasanın dahi karşılamakta zorlandığı bir özellik. Bu iki özelliği sağlayan kasalar, genellikle ya Mini Tower bir kasanın bir varyasyonu şeklinde olan yatay kasalar veya küp kasalar. Hangisinin seçileceği, kullanılacağı yere bağlı, benim kullandığım TV standı, her ikisine de uyabiliyor, ancak yatay kasanın şıklığı, cezbedici geldi.
Fiyat, upgrade imkanı, soğutma performansı ve estetik gibi pek çok kıstasdan sonra, Silverstone SST GD05 kasada karar kıldık. Ancak bu kasa, an itibariyle stoklarda mevcut değil, yakında incelemesini yayınlayacağımız Silverstone SST GD06 versiyonunun satışı başladı. İki kasa arasında, ön panel dışında fark yok. Seçimi belirleyen özellikler aynı. Bu yazıyı ürün incelemesine çevirmekten kaçınsam da HTPC rehberinin en önemli unsurunun kasa olması nedeniyle, üzerinde biraz durmak gerek.
Siyah renkli kasa, oldukça şık; fırçalanmış ön panel ve öndeki iki ayağın, müzik sistemlerinde gördüğümüz türden olması, Silverstone’un bu kasayı hangi kullanım amacına yönelik ürettiğini ortaya koyuyor. Ön panelde, birbirini engellemeyen bir çift USB 2.0 portu var, bu kasanın önemli eksikliklerinden biri. Açma ve yeniden başlatma butonları, HD Audio özelliğine sahip ses çıkışı ve mikrofon girişi ile optik sürücü kapağı yer alıyor. Silverstone, oldukça şaşırtıcı bir detaya imza atmış; sistemin açık olduğunu gösteren led, ön panelden açıkça görünüyor ancak sabit disk aktivitesini gösteren led için ön panelde bir yuva yok, arkada kendince yanıp sönüyor ve sistemin açık olduğunu gösteren ledin parlaklığını, belli belirsiz artırıyor, her iki led de aynı renk; mavi. Bir HTPC sistemde, sürekli yanıp sönen bir ledin dikkat dağıtıcı olacağını düşünebilen tasarımcıyı ayrıca tebrik etmek isterdim. Üreticinin detaylara verdiği önemi ise, vida tasarımında dahi görebiliyoruz, montaj delikleri uygun çapta olmayan fanları, bu vidalarla rahatlıkla, vida sıkışması olmadan monte edebiliyorsunuz. İlk defa gördüğümü itiraf etmeliyim.
Kasa, mATX formuna uyumlu, hatta biraz daha geniş olan mATX anakartlar bile takılabilir. Kasa derinliği, olması gerekenden biraz daha fazla; bunun pek çok faydası olmuş. Kullanılabilecek PSU derinliği, 18,7 cm, High Power Rock Solid ailesi gibi 22 cm uzunluğa sahip devler haricindeki tüm güç kaynaklarını kullanmak mümkün. Kasa içine hava üfleyen yan fanı çıkartırsanız, PSU konusunda fantazilerde bu limit de ortadan kalkıyor, kasanın sabit disk modülü de herhangi bir engel teşkil etmiyor. Kasa derinliğinin en önemli avantajı ise, uzun ekran kartlarının takılmasına imkan tanıması; üretici, resmi olarak 280 mm limiti koymuş, esasen, ekran kartının takılacağı bölgede, derinlik, tam olarak 29,6 cm. ancak; ön taraftaki üst kiriş, 15 mm genişliğinde, modifikasyon meraklıları, bu ön kirişi gerekli kısımlarda ortadan kaldırıp derinliği uzatabilirler ancak çift slot olursa, ikinci slotun tam önünde 6 mmlik ön panel sabitleme pimi yer alıyor. Ancak ekran kartı kullanımında esas önemli sorun, yükseklikte ortaya çıktı; standart yükseklikteki bir kartın, üst kapağa uzaklığı, sadece 2 cm. Bu nedenle, özel soğutucu, su bloğu veya doğrudan PCBden dolayı profili yüksek olan ekran kartlarına uygun değil, daha da önemlisi, PCIe 6/8 pin girişleri, yukarıya doğruysa, güç kaynağının kablolarının aşırı esnek değilse, ki şu ana dek Xilence dışında bu denli esnek kablolu bir güç kaynağına rastlamadım, ekran kartı yine takılamıyor. Resimde görüldüğü üzere, Silverstone marka güç kaynağının PCIe güç kabloları, file içinde olmamasına rağmen, 9800GX2 ekran kartının takılabilir olmasını sağlayamıyor.
Kasanın içinde pek çok sayıda, kutu içeriğinden çıkan plastik kelepçelerle kablo yönetimi yapmaya yarayan çentikli yuvalar var. Bunlar tabanda 7 adet, ön panelde 1 adet ve ODD/HDD modüllerinde de birer adet. Kasa içindeki tasarım sayesinde, modüler olmayan PSUlar da kullanmak mümkün ancak yine de imkan varsa, modüler bir PSU, hava akımı açısından daha iyi olabilir. Hava akımı demişken, işin doğrusu böyle bir kasada aradığımız tek özellik, sessiz ve yeterli düzeyde performansa sahip, biri intake, diğer egzos iki fan olmasıydı ama kasa, biraz daha fazlasını sunuyor. Kasanın solunda bir intake, sağında 2 adet egzos bulunuyor. Burda bir detay ekleyelim, kasanın içinde, su soğutma sistemi kuracak kadar boş alan bırakmak mümkün, ancak intake fan yerine, içten 120lik radyatör konulamıyor, ön panel kartı engelliyor. Dışarıdan elbette takılabiliyor, ancak ızgaraların dışa doğru çıkıntılı olduğunu göz önüne almak gerekiyor. Takılı 3 fanda da, iç yüzden, grill görevini de yürütecek fan filtreleri takılı. Bu filtreden bir adet de PSU fanının baktığı alttaki ızgarada var. Küçük kasada, grill görevi önemli hale geliyor. Fanlar, Globe markası taşıyor ve oldukça başarılılar, tek bir fanın sesini duymak neredeyse mümkün değil, 3′ü bir arada olunca, var oldukları anlaşılıyor. Dökümanlarda her ne kadar 1200 RPM olarak geçse de, 12 voltla 1000-1100 RPM civarı çalıştılar. 5 Voltta çalışmıyorlar, minimum 6,5 Volt istiyorlar, yani piyasadaki her türlü fan kontrol ile tamamen kapatılabilirler, çoğu fan kontrolcü, minimum 5 volt verebiliyor. Fanların üzerindeki küçük oyuklar, sessizliği, daha doğrusu sesi absorbe ederek titreşime çevirmeyi başarıyor, susturucularda da benzer bir metod kullanılıyor. Fan, tüm özellikleriyle kasayla tam bir uyum içerisinde, ancak 50 cm uzunluğundaki kablosu, full tower kasalar için bile yeterli, bu fan, bu kasa için fazla lüks diyebiliriz.
Bir HTPC kasanın olmazsa olmazlarından biri, sessiz bir soğutucu; maalesef bu konuda küçük kasalar ciddi bir handikap yaşıyor, soğutma sistemleri, heatsinkin sağladığı soğutma yüzeyi ve bu yüzeyle temas halinde olan hava akışı sistemine dayanıyor. İkisinden aynı anda feragat ederek iyi bir soğutma sağlamak güç, sessizlik için düşük güçlü bir fan veya tamamen fansız olarak hava akışından feragat ederseniz, iri bir heatsink kullanma zorunluluğu ortaya çıkıyor. Bu tür kasalara da iri soğutucular takılamıyor, tasarım harikası sayılabilecek az sayıdaki soğutucu da Ülkemizde yeterli talep olmadığı için, satışa arz edilmiyor. Bu sistemi kurmak için düşündüğüm soğutucuların hiç biri, sistemi kurana dek elime geçmedi. Onları da ilerideki bir soğutucu incelemesinde ayrıca ele alacağız. Ancak yine limitleri verelim; öncelikle, eğer optik sürücü kullanılırsa, 77 mm yüksekliğe kadar olan soğutucuları kullanmak mümkün, tabii optik sürücü, artık sadece işletim sistemi temiz ön yükleme faslında işe yarıyor, onun da alternatifleri yok değil, USB disklerden işletim sistemi kurulabiliyor. Tabii bir de, az sayıda kullanıcı için, audio cdlerin, dvdlerin riplenerek yedeklenmesi durumu var. Eğer optik sürücü takılmazsa, optik sürücü yuvası çıkartılarak 127 mm yüksekliğe kadar soğutucular kullanılabiliyor ki bu limit, pek çok üst sınıf soğutucuyu bu kasanın partneri yapabiliyor. Kasaya, optik sürücü haricinde, 2 adet 3,5″ ve 1 adet 2,5″ disk veya 1 adet 3,5″ ve 2 adet 2,5″ disk bağlamak mümkün. Yalnız ikinci 3,5″ diskin bağlı olması durumunda, kasanın çok hoş bir özelliği kullanım dışı kalabiliyor. PSU’nun hemen üstünde, bir slot kapağı daha var ve işin doğrusu, böyle bir sistemde çok fazla işe yarayabilir. Ancak benim orda kullandığım diskin kalınlığı 25 mm olunca, slotun yarısı işgale uğruyor. Dijital ses çıkışı bulunmayan anakartın koaksiyel portunu buraya takmak istediğimde, HDD engeliyle karşılaştım. İç kısımda kaldığı resimleyemedim, ancak ölçümler neticesinde ortaya çıkan durum, bu slota yerleştirilecek aparatın, ya en fazla 17 mm derinliğinde, ya da 6 mm yüksekliğinde olması gerektiğini gösteriyor. Resimde gördüğünüz tel, sabit diskin sınırlarını gösteriyor. Bu aparatta, bağlantı pinleri ile sabit disk çakışıyor. Tabii 3,5″ boyutunda tek plakalı daha ince veya 2,5″ boyutunda disklerden de kullanmak da mümkün.
Kasada karşılaşma durumunda sürpriz saymayacağım sorunlardan biri, bu kasada karşıma çıkmadı, genişleme slot yuvalarına ve/veya IO panele takılan kablo soketleri, bazen kenarlara temas edebiliyorlar. Bu kasada, herşey, heryerden olması gerektiği kadar uzakta ve dışı gerçekten ferah. Soket çerçeveleri kalın dahi olsa, rahatlıkla takılabiliyor.
Bir HTPC’den beklenen fonksiyonlardan bir tanesi, TV yayınlarını da gösterebilme yeteneği, mATX anakartlar, maksimum 4 slot genişleme yuvası veriyorlar, bunları değerlendirirken, ihtiyaçları iyi belirlemek gerekiyor. Oyun yetenekleri için kullanılabilen grafik kartları, artık çoğunlukla iki slot kullanıyorlar, bize de sadece bir PCI ve bir PCIe x1 kalıyor. Internet bağlantı hızı çok yüksek olan az sayıdaki şanslı kullanıcılardansanız, TV kartı elzem değil, internet üzerinden TV izlemek mümkün, IPTV uygulamaları da şu anda test döneminde, yakın zamanda yaygınlaşması bekleniyor. Bizim kullandığımız anakart, F/P segmentine hitap ettiği için ses yetenekleri tarafında tatmin edici değil, bir ses kartı kullanmak yerinde olur, yalnız ses kartı seçiminde, yine Ülkemiz piyasa şartlarından kaynaklanan kısıtlamalar var, müzik için başarılı ses kartları, hala çoğunlukla PCI slotu kullanıyor, giderek ortadan kalkan ve numunelik bir tane bırakılan bu slotu, ne için kullanacağımızı şaşırdık. Opsiyonel dijital koaksiyel çıkış, ilave USB çıkışı, e-sata çıkışı, PCI TV kartı, PCI ses kartı, PCIe ses kartı, PCI wireless kart, çift/tek slotluk ekran kartları arasında seçim yapmak gerekti. Logitech Z5400 üzerinde DTS film seslerini duyabilmek için dijital çıkış ve 42″ full HD ekranda, PC yetenekleriyle Crysis serisi keyfi için çift slotluk HD5870, kesinlikle vazgeçilmez oldu. Bol miktarda ve içi dolu dahili diskler için, e-sata ve 4 pin molex çıkışı veren aparat da gerekti, TV için internet hızı yeterli gelince, son slotu PCI wireless kart için kullandık.
HTPC bile olsa, işin içinde yüksek performanslı grafik girince, mini ATX güç kaynaklarıyla ya da orta karar güç kaynaklarıyla sistemi çalıştırmak mümkün değil, 7/24 çalışacak bir download makinası için, PSU’nun güçlü olması yanında dayanıklı bileşenlerden de oluşması gerekiyor, maalesef PSUlar, çok uzun ömürlü aygıtlar değiller, iyi bir PSU bile 2 yıl sonunda güç kapasitesinde ciddi düşme gösterebiliyor. HD5870 gibi bir karta yetebilecek düzeyde güçlü, atıl kapasite bırakmayacak şekilde tek 12 volt kanalına sahip, sessiz ve uygun fiyata sahip SilverStone Strider Essential 600W 80+ Plus Single Rail 42A Güç Kaynağı , modüler olmaması dışında, tüm kıstaslarımızı karşılıyor. Yine de belirtelim, modüler kablolu, hatta mümkünse tam modüler bir güç kaynağı, çok daha iyi bir seçim olacaktır. Yalnız, HTPC sistemde led, neon vb. ışık kaynaklarının iyi olmayacağını aklınızdan çıkarmayın, bir home theater sistemde, ışık, sadece ekranda ve ekran arkası aydınlatmada bulunmalıdır.
Sistemi kurup görüntüsünden ve sesinden faydalanmaya başlıyoruz. Son durumda, sistemimiz, Intel Core i3 e2100 işlemci, MSI H61M-E33 mATX anakart, Team Xtreem LV 4 GB DDR3 1600 CL7 Dual kit bellek, Seagate ST3320620AS ve ST31000340AS sabit diskler, Sapphire HD5870 ekran kartı, Edimax EW-7128g PCI wireless kart, Silverstone SST GD05 HTPC kasa, Silverstone SST-ST60F-ES güç kaynağı, Logitech MX3200 kablosuz klavye mouse seti, Toshiba 42C3000PG LCD TV, Logitech Z5400 dijital 5.1 ses sistemi ve Metronet 12 mbps internet. Tüm bunlarla yapamayacağımız pek birşey olmamasına rağmen, çok az yer kaplıyor, şık ve dekoratif duruyor. DVD Player ve uydu alıcıya ise, pek ihtiyaç kalmadı. Crysis serisini de, monitörlerin maksimum tazeleme hızı olan 60 hz değerine çok yakın olacak şekilde 52-56 FPS arası oynatabildiğini göz önüne alırsak, full tower kasalar içine doldurulan işlem canavarlarını da sorgulayabiliriz. Yatay formdaki bu sistemler, 15 yıl kadar sonra, bu sefer çok daha yetenekli olarak ortaya çıkıyorlar ve artık evlerimizin baş köşesini istiyorlar.