Her yıl olduğu gibi bu yıl da teknoloji bizi ters köşeye yatırabilir. Şirketlerin yol haritaları ve genel ekonomi belki belirleyici unsurlar, ancak her geçen yıl PC’lerin gelişimi iki yonga devinin eline bakıyor ve bu şirketler canları istemezse bize ne yapacaklarını söylemeyebiliyorlar.
Bariz işaretler tabii slate ve türevi cihazların pazarda yaygınlaşacağını gösteriyor. iOS ve Android savaşı kızgınlaşacak, grafik işlemciler dudak uçuklatacak, görüntüde yüksek çözünürlüğün artık gazı kaçacak ve ev kullanıcısı 3D merakına iyice saracak, ARM destekli cihazlar geleneksel 32bit PC’lerin yerine göz dikecek.
PC sektörünün bu denli genişlemesi, kısaltmanın gerçek anlamını bulmasını sağladı. Çok değil, birkaç yıl önce PC’den anladığımız şey “gri kaportalı (aslında masanın altında duran) masaüstü” bilgisayarımız iken, şimdilerde kişisel bilgisayarımız cebimize sığacak büyüklüğe erişip renklendi, akıllandı. Bunu takiben farklı kanallardan gelişmiş cihazlar piyasayı bombaladı ve aralarındaki uçurum da kapanmaya başladı. Sonuç olarak dijital içerik ve oyun pazarı hiç olmadığı kadar genişleyip hızlandı. Bu hıza ve talebe ayak uydurabilmek için bakalım 2011′de teknoloji bize neler sunacak:
Hızlandırılmış İşlemciler (APU’lar)

Grafik işlemcilerin konum değiştirmesi, yıllardır işlemci performansına dayanan uygulamaların da artık paralel grafik işlemcilerden faydalanmaya başlaması ile kullanıcıların performans deneyimleri yepyeni seviyelere ulaştı.
APU’ların geliştirilmesi 4-5 yıl öncesinde başladı. AMD cesur bir adımla ATI şirketini satın aldı ve mikroişlemci içine grafik motoru entegre etmeye soyundu. Bu işin pek zor olmadığı düşünülse de süreç beklenenden daha yavaş gelişti. Donanımın yanı sıra, hatasız çalışan OpenCL ve DirectX11 uyumlu x86 çekirdekleri geliştirmek ve bu arada da APU’ların ihtiyacı olan standartların sektörde kabul görmesini beklemek gerekiyor. Bunun sonuçlarını da 2011 yılında göreceğiz.
GPU üreticileri hem Radeon, hem de GeForce işlemcilerin performanslarını destekleyebilecek yazılım geliştiricilerle çalışıyorlar. Geleneksel grafik yongalarını destekleyen uygulamalar, OpenCL ve Direct Compute desteği varsa doğal olarak APU’lardan da faydalanabiliyorlar. Burada tek sorun sıradan kullanıcının, GPGPU kullanan programlar bulabilmesinde. CUDA ise baska bir hikaye.
Genel amaçlı grafik motorlarını kullanan programlar, APU’nun tanıtımında AMD’nin çok işine yarayacak. Ontario ve Llano işlemciler aslında Intel’in yeni bombası Sandy Bridge kadar hızlı değiller ancak GPGPU destekli uygulamalarda avantaj sağlıyorlar (yine de bu yıl çoğu yazılımın APU desteği vereceğini beklemek doğru olmaz). AMD, enerji ve parasını GPGPU geleceği için ne kadar harcayacağını bu yıl içinde bize gösterecek.
x86 tabanlı işlemciler yüksek performans sunuyorlar ve bu yüzden dünyada çoğu verimerkezi ve sunucularda kullanılıyorlar. Fakat harcadıkları enerji başına verim karşılaştırması yaptıklarında mobil cihazlarda ihtiyaç duyulan performansa sahip değiller. ARM tabanlı işlemciler ise düşük güç tüketimine karşılık daha az özellik barındırıyorlar. Intel x86 ve ARM, birbirinden farklı mimarilere sahip. Değişik veriyolları ve G/Ç sistemleri kullanıyorlar. Hatta x86 işlemciler Windows kullanıyor, diğer tarafta ARM ise Windows dışında neredeyse herşeyi kullanıyor.
Slate PC‘lerin ortaya çıkmasıyla ARM ve Intel arasında gizli bir savaş başladı. Doğal sonuç olarak bu işlemcilerin tedarikçileri arasında da bir çekişme başlayacak ve bu çekişme, standartlar arası bir savaşa dönüşebilecek. Bu savaş sonrasında Firewire/IEEE1394 ve USB3.0, hatta fiber-optik kablolarla 100Gbps sözü verecek LightPeak gibi yalnızca PC’ye özel G/Ç standartları safdışı edilebilir. Bu mücadelelerin sonuçları henüz belli değil, anca 2011′de hangi standartların yerleşeceğine bizzat tanık olacağız.
Dokunmatik ekran konseptine sahip ilk kişisel bilgisayarlar, yalnızca özel bir kalemle (stylus) işlem yapıyorlardı ve bu kalemin atası da zaten Commodore 16 zamanlarında bile kullanılan bir cihazdı. Kapasitif ekranlara gelinceye dek IBM, Fujitsu, Apple ve Palm gibi firmalarca birçok cihaz geliştirildi. Hatta Apple iPad ve Fujitsu IPAD yüzünden yakın geçmişte ciddi bir telif krizi yaşandı.
2005 sonlarında taşınabilir internet cihazları (MID) adı altında Asus ve Samsung gibi birkaç firma, klavyesi olmayan, ama Windows altında çalışan birçok uygulamayı içinde barındıran cihazlar sundular. Ancak yüksek pil tüketimi yüzünden bu cihazlar pek tutulmadı. Bu aletelr arasında en popüleri HP tarafından üretilen TouchSmart TX2 ürünü oldu. Windows x86 tabanlı işlemcileri desteklediği için bu işletim sistemini kullanan ince ve hafif bir cihaz neredeyse imkansız görünüyordu. Dolayısıyla şirketler ARM işlemciye ve tabii farklı işletim sistemlerine yöneldiler. Bunun sonucunda Apple, geçtiğimiz yılın ikinci yarısında iOS işletim sisteminin bir türevi ile yüklü olan ve tarihte ilk kez milyonlara ulaşan satış rakamlarına sahip tablet bilgisayar iPad cihazını sundu.
Yalnız Türkiye’de değil, dünya genelinde de tablet cihazların boylarından büyük işler yapmalarına henüz alışamamış olsak da, 2011 yılında 70-80 farklı türle tanışacağız. Bu yıl satılacak tablet PC sayısının da 10 milyonları bulacağı tahmin ediliyor. Bunlar arasında sistemi yonga üzerinde yüklü olanların (SoC) sayısı oldukça fazla.
Intel tabanlı SoC cihazlar, tek ve çok çekirdekli ARM tabanlı SoC cihazlar gibi farklılıklarının yanında, tasarımlar da birbirinden hayli farklı olacak. Bazıları Windows ve yüksek performans üzerine oynarken pil ömrünü feda edecek. Diğerleri daha düşük performansla daha uzun süre çalışacak. 3.parti cihazlar da aşırı uzun pil ömrüne karşılık işlevsellik ve performans tarafında pek iç açıcı olmayacaklar. Ama bu yıl hemen herkes kendi bütçesine uygun bir slate sahibi olabilecek ve 2011′de tablet satışları patlayacak.

Netbook ve Notebook birbirine karışıyor.
Yüksek performanslı tümleşik grafik desteğine sahip hızlandırılmış işlemcilerin ortaya çıkması ile netbook ve notebook arasındaki fark yok olmaya başlayacak.
Atom tabanlı netbook cihazlar, azıcık daha gelişmiş (ve tabii daha pahalı) Celeron ve Pentium tabanlı notebook bilgisayarlarla aynı segmentte rekabet etmemeleri için Intel tarafından kasten sınırlandırılmaktalar. Mesela piyasada 12″ ve üzeri Atom tabanlı netbook bulamıyoruz, bununla birlikte 7″ gibi daha ufak netbooklar da artık yok oldu diyebiliriz. AMD ise performans sıralamasında Atom ve Pentium arasına yerleştirebileceğimiz Zacate veya Ontario işlemcili bilgisayarlarda donanımsal performans kısıtlamasına gitmeyeceğinin sözünü veriyor. Yani bu işlemcileri hem 10″ ultra-taşınabilir bilgisayarlarda, hem de 14″ ekranlı iş bilgisayarlarında görebileceğiz. Hatta bu işlemciler DirectX11,HD görüntü ve GPGPU destekleri sayesinde pratikte performans açısından Celeron ve Pentium yongalarını geçiyorlar.
Toparlarsak, netbook ve notebook arasındaki fark 2011 yılında özellik veya işlevsellik değil, yalnızca performans olacak. Tabii ki ekonomik sebepler yüzünden netbook cihazlarda bu yıl da yüksek güvenlik veya BluRay gibi pahalı özellikler göremeyeceğiz.
Yıllardır mobil işletim sistemi pazarını elinde tutan Symbian, Google tarafından geliştirilen Android platformunun karşısında saf kaybediyor. Kullanıcı ve gelişirici desteği bu şekilde devam ederse Android 2011 yılında pazara hakim mobil işletim sistemi haline gelecek.
Geçtiğimiz yıl sonu itibarı ile dünya genelinde akıllı telefonların yüzde 25′inde yüklü gelen Android, günde 300 bin cep telefonuna yükleniyor. Şimdilik Nokia Symbian OS ile başabaş giden rekabet, bu hızla giderse 2011 bize Android OS’un hakimiyetini gösterecek.
Aslında Symbian iOS veya Android sistemlerinden daha kötü veya daha az potansiyele sahip bir platform değil. Gerçek sorun Nokia’nın yeni cihazları donatarak piyasaya sunmaya odaklanıp işletim sistemine yeteri kadar zaman harcamaması.
iOS ile karşılaştırıldığında da Android daha özgürlükçü bir havaya sahip. Daha önemlisi, çok geniş bir fiyat aralığında ürüne destek veriyor. Bu özelliği ile Android yalnızca Symbian değil, Apple iOS için de bir tehlike oluşturuyor, zira iki işletim sistemi birçok ortak özelliğe sahip. Sonuç olarak Android’i en çok destekleyen Samsung, bu destekle birlikte telefon satışları ve pazar payında da Nokia için bir tehdit haline gelecek. Ayrıca HTC, LG ve Motorola gibi şirketler de pastadaki paylarını genişletebilecekler.

SSD depolama standarda dönüşüyor.
Ülkemizde IDE disk kullananlar sayıca fazla olsa da, SATA diskler bir standart halini aldı. Kişisel veri depolama endüstrisinin performans ve güvenlik ihtiyacı, şu anda SSD tabanlı PC’lere yönelmemize neden oldu. Tabletlerin hayatımıza girmesiyle birlikte SSD diskler (katı durum diskleri) artık bir standart haline gelecek.
2011 yılında tümü NAND flash bellek depolama kullanacak olan Slate cihazların satışı tavan yapacak. Akıllı telefonlar ise neredeyse tabana yayılacak. Kısacası depolama pazarının yapısı bu yıl kökten değişiyor. İhtiyaç olmasa bile daha çok kullanıcı SSD teknolojisine geçiş yapacak. Uzaktan depolama sistemleri de çok büyük miktarlarda HDD kullanımına başlayacak. Bu noktada SSD kullanan tüketiciler ev kullanımında NAS gibi ağ depolama sistemlerine, hemen her yerde de internet depolama teknolojilerine dönecek. Yani sistem dışındaki verilerimiz artık bilgisayarımızda yer kaplamayacak.

3D Görüntü Lüks olmaktan çıkıyor.
2010 yılında hernekadar sıçrama yaptığı düşünülse de 3D HD TV’ler pazarda gerçek anlamda ilgi görmedi. Bunun sebepleri olarak teknolojinin hala emekleme devresinde olması, açı sorunları, farklı standartlar, fiyatlar, yayın ve içerik desteği, gözlüklerin baş ağrısı yapması sayılabilir.2011′de de standart haline geleceği söylenmese bile S3D (stereoskopik üç boyutlu) cihazlar nadir olmaktan çıkacak, talep artacak, kalburüstü HDTV ve Blu-ray oynatıcılar S3D desteği kazanacak.
Oyun sektöründe de S3D desteği artıyor. Microsoft Xbox 360 ve Sony PlayStation 3 konsolları 3D çıkış verme özelliğine sahip olmalarına rağmen bu özelliği destekleyecek oyunların sayısı az. Fiyatların düşmesi ve içeriğin artması ile de üç boyutlu oyunlar yaygınlaşacak.

Hareketle Denetim
Kinect ve Sony Move gibi hareket algılayıcı cihazların satışları, tüketicinin bu cihazlara olan ilgi ve talebinin yüksek olduğunu gösterdi. Hatta hacker’lar Kinect cihazları Windows platformunda çalıştırmayı çoktan başardılar.
Bilim Kurgu filmlerindeki kadar “muktedir” (her türlü saçma el hareketinize mantıklı bir işlemle cevap veren) API’leri belki bu yıl da göremeyeceğiz, ama hareket sensörlü cihazlar 2011′de hayatımıza daha çok girecek. Air-mouse gibi birçok aygıt sayesinde kişisel bilgisayarlarımızı elimizi kolumuzu sallaya sallaya denetleyebileceğiz.
Elektronik kitaplar kağıdı unutturacak
Dünyanın iki büyük sahafı, Barnes & Noble ve Amazon, e-kitap satışlarının 2010 yılında normal kitap satışlarını katladığını söylüyor. Bu cümle 2011′de neler olacağını zaten özetliyor. Şirketlere ait Nook ve Kindle e-kitap okuyucu cihazların satışlarının da geçen yıl milyonlara ulaştı. Hatta B&N, Nook satışlarının, şirketin 40 yıllık tarihinde en çok
Anlaşılan artık kitap kokusu, kağıt dokusu diye direten geleneksel okuyucu da elektronik kitapların büyüsüne, taşınabilirliğine, hafifliğine teslim olmuş durumda.
Saraydan Hız Aşırtma
150-200 Liralık bir CPU ve hallice bir anakartla işlemcinizin değerini ikiye katlamak, yonga üreticisine fazla para vermekten daha mantıklı geliyor size. Duruma uyanan Intel, yeni Core-i serisi işlemci ailesi Sandy Bridge ile artık buna izin vermiyor.
Yıllardır IT sektöründe kullanılan bir uygulama olan overclock, ilk başlarda hem AMD, hem de Intel işlemcilerde donanımınızın izin verdiği ölçüde saat çarpanlarını arttırarak kolayca gerçekleştirebildiğimiz bir işlemdi. 1990′lı yılların başından itibaren Intel, çarpan değerlerini kilitleyerek 3.parti şirketlerin bu işlemcileri ucuza alıp pahalıya satmalarını engellemeye karar verdi. Ardından AMD de Athlon işlemcilerde aynı çözüme gitti. Kilitli çarpan değerleri dolayısı ile O/C tutkunları saat hızını arttırmak için veriyolu frekansını değiştirmeye yöneldiler. PSB ve diğer veriyollarının hızları farklı clock generator çipleri tarafından ayarlandığı için bu kolayca gerçekleştirilebiliyordu. Fakat Sandy Bridge ile birlikte clock generator yongası da yongasetinin içine dahil oldu. Yani PSB üzerinde hızaşırtma yapmak SATA ve USB gibi denetleyicilerin hızlarını da değiştireceği için bu mümkün olmayacak. Intel ise hızaşırtma tutkunlarını memnun etmek için frekans çarpanları kilitlenmemiş özel “K” serisi Sandy Bridge işlemcişler sunuyor. Tabii bu ürünler diğer LGA 1155 işlemcilerden daha pahalı. Diğer taraftan bu yeni işlemcilerdeki geliştirilmiş Turbo Boost teknolojisi sayesinde kullanıcı müdahalesine gerek olmadan overclock işlemleri otomatik olarak gerçekleşiyor. Yeni Intel işlemcilerin E serisinde bu tip bir sınırlama yok ama bunlar da fazla pahalı.
Kısacası hızaşırtma işlemleri son on yıldır maliyeti artan bir hale geldi. Ancak bu yıl gerçekten pahalı olacak.

